Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler ?(12:109)
Kitabımızda en çok doğa bilimleri alanında gözlemlenen Kuran mucizelerine yer verdik. Bundan önceki üç bölümü, Kuran’ın, indiği dönemde herhangi bir felsefi birikim bulunmamasına rağmen felsefe alanında incelenen konular hakkındaki işaretleriine ayırdık. O üç bölüm kitabın genelinden ayrı değerlendirilmelidir. Bu ve bundan sonraki bölümde ise daha önceki bölümlerden farklı kategoride değerlendirilebilecek bölümler olarak, arkeolojik bulguların, Kuran’ın bahsettiği eski toplumlarla ilgili bilgilerle uyumuna değineceğiz. Arkeolojik bilgilerin doğa bilimlerinden farklı yapıda olduğuna dikkatleri çekiyoruz ve hataya düşme oranının daha yüksek olduğu bu alanda çok dikkatli davranılması gerektiğinin altını çiziyoruz. Bu titizliği elden bırakmadan, Kuran’ın alıntıladığımız ayetinde belirtildiği gibi; yok olan kavimleri incelemeli ve ibret almalıyız. Kuran’da geçmiş toplumlardan sırf hikaye olsun diye bahsedilmez. Bu toplumların başına gelenler anlatılırken bizim ibret almamız, aklımızı çalıştırmamız, deliller çıkarmamız söylenir.
Kendilerinden önceki kuşaklardan nicelerini yıkıma uğratmamız onları yola getirmedi mi ? Onların yerleşim bölgelerinde dolaşmaktadırlar. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için deliller vardır.(20:128)
Gerçekten Sebeliler’e oturdukları yerde bir delil vardı. Sağdan ve Soldan iki bahçeliydi. “Rabbiniz’in rızıklarından yiyin, O’na şükredin. Güzel bir şehir ve bağlayıcı bir Rab.”(24:15)
Ne var ki onlar yüz çevirdiler. Böylece biz de onlara barajın selini gönderdik ve onların iki bahçesini buruk meyvalı, acı ılgınlı, içinde birazcık da sedir bulunan iki bahçeye çevirdik.(24:16)
Kuran’da anlatılan bazı toplumlarla ilgili bilgiye Tevrat’ta ve İncil’de de rastlarız. Kuran’da bahsedilen barajın taşmasıyla oluşan sel felaketinin tarihi ise milattan sonraki yıllarda olduğu için, Tevrat ve İncil sonrası olan bu olaydan sadece Kuran’da bahsedilir. Bir çok çeviride “barajın seli” diye çevirdiğimiz ifadenin “arim seli” diye çevrildiğine tanık olabilirsiniz. Arapça’da “arim” kelimesi “baraj, set” anlamlarına gelmektedir. “arim” kelimesinin “baraj” olduğu bilinmesine rağmen bu kelimenin çevrilmeme nedeni, ayette neyin kastedildiğinin anlaşılamaması sebebiyle bu kelimenin aynen bırakılmasıdır. Bu kelimenin Arapça’sı “bir barajı, bir seti” ifade etmektedir ve ayetler, Sebeliler’in güzel bahçelerinin bir baraj taşması sonucu gördüğü zararı anlatmaktadır. Bu ayetin bu anlamı kastettiğini, bu kelimenin anlamının incelenmesinden çıkaran Kuran düşünürleri de olmuştur. Bunlardan biri olan Mevdudi şöyle demektedir: “Metindeki ‘seylül arim’ ifadesinde kullandığı gibi ‘arim’ kelimesi ‘baraj, set’ anlamına gelen ve Güney Arapça’sında kullanılan “arimen” kelimesinden türemiştir. Yemen’de yapılan kazılarda ortaya çıkarılan harabelerde bu kelime sık sık bu anlamda kullanılmıştır. Mesela Yemen’in Habeşli hükümdarı Ebrehe’nin büyük Marib Seddi’nin tamirinden sonra yazdırdığı MS 542 ve 543 tarihli bir kitabede bu kelime tekrar tekrar baraj(set) anlamında kullanılmıştır. O halde “seylül arim” bir set yıkıldığında meydana gelen sel felaketi anlamına gelir.”
Sebe ülkesinin başkenti, bulunduğu coğrafyanın avantajlı konumu sebebiyle oldukça zenginleşmiş olan Marib idi. Başkent, bölgede bulunan Adhana Irmağı’nın yakınındaydı ve baraj yapımına uygun bir konumu vardı. Sebeliler bu baraj sayesinde çok ileri bir refah seviyesine kavuşmuşlardı. Başkent Marib, o dönemin en gelişmiş şehirlerinden bir tanesiydi. Bölgeyi gezen ve bu diyarı oldukça öven Yunanlı yazar Pliny, buranın ne kadar yeşil bir bölge olduğundan bahsetmekteydi.
Marib’deki bu barajın yüksekliği 16 metre, genişliği 60 metre ve uzunluğu da 620 metreydi. Hesaplara göre baraj aracılığıyla sulanabilen toplam alan 9.600 hektardı ki bunun 5.300 hektarı güney, 4.300 hektarı ise kuzey ovasına aitti. İşte Kuran’daki “iki bahçe” ifadesi, bu iki ayrı vadideki gösterişli bahçelere işaret eder. Bu baraj ve sulama tesisleri sayesinde bölge Yemen’in en iyi sulanan ve en verimli kesimi olarak ün yapmıştı. Fransız J. Holevy ve Avusturyalı Glaser, Marib Seddi’nin çok eski devirlerden beri var olduğunu yazılı belgelerle ispat ettiler. Himer lehçesiyle yazılan belgelerde bu barajın ülke topraklarını verimli kıldığı yazılıydı. Barajın yıkılış tarihi olarak MS 542 yılı tahmin edilmektedir. Bu tarihte yıkılan baraj , Kuran’da bahsedilen “arim” (baraj) seline yol açmış ve bahçeler büyük tahribata uğramıştır.
Arkeolog Werner Keller de “arim” (baraj) selinin Kuran’da anlatıldığı gibi gerçekleştiğini kabul ederek şöyle yazar: “Böyle bir barajın olması ve yıkılarak şehri tamamen harap etmesi, Kuran’daki bahçe sahipleriyle ilgili verilen örneğin gerçekten de meydana geldiğini kanıtlıyor.”
Kuran’da Sebe ülkesinin başına gelenleri okuyunca birçok nimete rağmen şükretmeyen, nankörlük eden bir topluluğun başına gelen felaketleri öğreniyoruz. Hepimiz tüm mülkün sahibinin, tüm nimetlerin yaratıcısının Allah olduğunu bilmeli, şükretmeli ve Sebe toplumu gibi olmamaya çalışmalıyız:
İşte böyle! Nankörlükleri yüzünden onları böyle cezalandırdık. Nankörlerden başkasına ceza verir miyiz hiç ?(34:17)