Romalılar yenilgiye uğradılar.(30:2)
Dünyanın en alçak yerinde. Ama onlar yenilgilerinin ardından yeneceklerdir.(30:3)
Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah’ındır. O gün inananlar sevineceklerdir.(30:4)
Kuran ayetlerinin indiği dönemde, Romalılar (Rumlar) Hıristiyan, Persler (İranlılar) ise ortak koşan (ateşe-tapan) topluluklardı. Romalılar’la Persler’in arasında geçen savaşta Persler’in savaşı kazanması, Hıristiyanlar gibi tek Allah’a inanan Müslümanlar’ı üzmüştü. Ortak koşan bir toplumun, Allah’a inanan bir topluluğa karşı galibiyeti moralleri bozmuştu. Bu durumun üzerine Kuran, Romalılar’ın (Bizans’ın) yakında galip geleceğini ve inananların bu olay üzerine sevineceğini müjdelemiştir. Dördüncü ayette geçen “bıdı sinin” ifadesi üç ile dokuz arası sayıları ifade eder. Arapça’da tekil için ayrı, iki adet için ayrı, ondan fazla sayıları belirtmek için ayrı ifadeler vardır. Hz. Muhammed dini ilk yaymaya başladığı günden itibaren kendisine inanan insanlar hep var olmuş, gittikçe bu sayı artmıştır. Eğer Kuran’ın bu ifadesi yanlış çıksaydı hiç şüphesiz Kuran’a ve Hz. Muhammed’e karşı güven sarsılacak ve birçok kişi dine inanmaktan vazgeçecekti. Yani Kuran’ın, Allah’ın vahyi olmadığını zanneden bir insan için, Kuran’da geleceğe yönelik böyle bir haberin verilmesi, bütün bir sistemin tehlikeye atılmasıdır. Peygamberin, haberin yanlış çıkması halinde kaybedecekleri, haberin doğru çıkması halinde kazanacaklarından çok daha fazladır. Fakat bu dinin sahibi Allah’tır, bu müjdeyi veren de Allah’tır. Bu yüzden hiçbir tehlike yoktu ve hiçbir sorun da olmamıştır. O küçük topluluğun Kuran’a duyduğu güven hiç sarsılmamış ve kısa zamanda tüm bölge inananlarla dolmuştur.
BU NE CESARET
Bu ne cesaret, bu ne kendine güven, bu ne tereddütsüz bir haber vermedir! Böyle bir cesaret ya üstün bir bilginin cesaretidir, ya da cahil cesur olur misali cahil cesaretidir. (Sonuçlar hangi şıkkın doğru olduğunu ispatlıyor.) Bu haberin Allah’ın vahyi olduğunu bilmeyenler, bu haberin tüm bir sistemin tehlikeye atılması olduğunu zannederler. Üstelik bu haber, olması zor olanın müjdelenmesidir. Çünkü savaşı kaybetmiş olan bir devletin, yakında kaybettiği topluluğa karşı savaşı kazanacağı söylenmektedir. Bir de “bıdı sinin” ifadesinden üç ile dokuz sene arasında bu olayın gerçekleşeceği anlaşılmaktadır. Bu haber yalan çıksa, hem inananların inancı sarsılacak, hem ortak koşanların dine karşı bir delilleri olacaktır. Oysa tarih şahittir ki; ortak koşanlar Peygamberimize deli, büyücü, menfaatçi gibi suçlamalar yapmalarına karşın, hiçbiri Peygamberin şu söylediği yanlış çıktı, Kuran’ın bu vaadi gerçekleşmedi dememişler, daha doğrusu diyememişlerdir. Oysa bu tarz delile o ortak koşanlar çok muhtaçtılar. Peygamber’e ve inananlara karşı kılıçlarla savaşıp onları öldürmeye çalışmak zor bir yoldu. Eğer ortak koşanların, dine karşı bu tarzda deliller ortaya çıkarmaları mümkün olsaydı, savaşmak gibi zor bir yol yerine, bunu denerlerdi. Zor yolu seçmeleri böyle bir koza sahip olmadıklarını göstermektedir. Kuran’ın tüm dedikleri çıkmış ve bu noktada ortak koşanlar bile bir itirazda bulunamamışlardır. Nasıl günümüzde Kuran’ın birçok mucizesine rağmen ve Kuran’a alternatif hiçbir kitabın, hiçbir sistemin gösterilememesine rağmen hâlâ inanmayanlar varsa ve de olacaksa, o dönemde de böyle olmuştur, her türlü delili görmelerine rağmen inanmayanlar olmuştur. Fakat tüm bu inanmayanlar, daha Peygamberimiz hayattayken yaşadığı bölgeye Kuran’ın hakim olmasını engelleyememişlerdir.
MEKKE’Yİ FETHEDECEKSİNİZ
Allah, elçisinin gördüğü rüyanın gerçek olduğunu doğrulamaktadır. Allah dilerse, siz güven içinde başlarınız traş etmiş, kısaltmış olarak korkusuzca Mescid-i Haram’a muhakkak gireceksiniz. Sizin bilmediklerinizi bildiği için bundan önce size yakın bir fetih verdi.(48:27)
Allah, Kuran’da Peygamber’in rüyasının gerçekleşeceğini ve Mescid-i Haram’a (Hac ibadetinin de gerçekleştiği yer) saçlar traş edilmiş veya kısaltılmış bir şekilde gireceklerini söyler. Kuran’ın bu mucizesi de bu bölümde incelediğimiz Rumları’ın yenilgilerinden sonra galip geleceklerini söyleyen ayet gibi gelecekle ilgili verilen haberlerle ilgili bir mucizedir. Peygamberimiz’in ve inananların Mekke’den kovulduklarını, Mekke’lilerin sayısal ve askeri güç açısından başta üstün olduklarını, inananları hicrete (göçe) mecbur ettiklerini biliyoruz.
Birçok peygamber, dini, dini yaydığı topraklara edemeden vefat etmiştir. Eğer Kuran’ın müjdesi olmasa Peygamberimiz Mekke’yi fethedeceğini bilemez, bu konuda bir iddiada bulunamazdı. Peygamber’in başta rüyasında gördüğü bu olay, Kuran’ın ayetleriyle bir müjdeye dönüşmüş ve inananlar kovuldukları, zayıf oldukları için terk edilmek zorunda kaldıkları toprakları geri almışlardır. Kuran’ın bu ayetleri gibi, Ebu Leheb’im müslüman olmayacağını söyleyen ayetler de (11. sure) mucizevi niteliktedir. Peygamberimiz ile baştan savaşan Ebu Süfyan, Vahşi gibi birçok kimsenin sonradan müslüman olduğu bilinmektedir. Eğer Ebu Leheb sonradan müslüman olmaya kalksaydı veya müslüman olduğuna dair rol yapsaydı (sırf kendisi hakkındaki ayetleri yalanlamak için) birçok kişinin aklını bulandırabilirdi.
Gelecekle ilgili tüm bu kuran ayetleri, Kuran’ın ifadelerindeki endişesizliği, güveni, iddialılığı göstermektedir. İnsan eliyle yazılacak olan bir kitapta duyulacak endişelerin hiç biri Kuran yazılırken duyulmamıştır. Bu, Kuran’ın insan yazması olmadığının, geleceği çok iyi bilen Allah’ın vahyi olduğunun sayısız delillerindendir.
Binmeniz için ve süs olarak atları, katırları ve eşekleri yarattı. Ve daha bilmediğiniz birçok şeyi de yaratır.(16:8)
Allah geçmişte yarattığı ulaşım araçlarını sayarken, o dönemin insanlarının bilmediği ulaşım araçlarının da yaratılacağını söylemektedir. Modern dünyada uçak, tren, araba gibi ulaşım vasıtalarının önemini bilen bizleri Kuran’ın bilinmeyen ulaşım araçlarının yaratılmasına niye dikkat çektiğini rahatlıkla anlayabiliriz.
Biz bu kitabı sana her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğraya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik.(16:89)